Ömer Seyfettin’in farklı dönemlerde yazılmış hikayelerini bir araya getiren ‘Nişanlılar’, gerek okura farklı bir Ömer Seyfettin portresi sunması gerekse bir toplam olarak yazarın edebiyatına dair yeni bir açılım göstermesi bakımından özel bir çalışma olarak değerlendirilebilir.
Türk edebiyatı bağlamında özellikle de hikaye türü ekseninde başat figürlerden biri olan Ömer Seyfettin, sık sık ‘Kızılelma’, ‘Primo Türk Çocuğu’, ‘Başını Vermeyen Şehit’, ‘Vire’ gibi hikayeleriyle anılır. Öte taraftan edebiyatının merkezinde bu tür hikayelere geniş bir şekilde yer veren Ömer Seyfettin için bir başka bağlam, üzerine düşünmeye değer, araştırma yapılabilecek başka bir hat daha mevcuttur. Bu hat, onun kişisel yaşantısı, dünyaya ve insan ilişkilerine bakışını da ara ara dışa vuran, kendisini kimi metinlerinde daha da görünür kıldığı başka bir yörüngeye işaret eder. İşte geçtiğimiz günlerde İthaki Yayınları tarafından okurla buluşturulan ‘Nişanlılar’, tam olarak bu hatta işaret eder ve okurlara alışık olduklarından farklı bir Ömer Seyfettin portresi çıkarır.
Serdar Soydan tarafından yayına hazırlanan ‘Nişanlılar’, Ömer Seyfettin’in aşka, evliliğe, cinselliğe, arzuya, düşkünlüğe, hodbinliğe dair farklı türden hikayelerini bir araya getirir. Tam da bu noktada alışık olunan Ömer Seyfettin çizgisinden/imgesinden uzaklaşan Nişanlılar, büyük büyük meselelerin ötesinde (vatan, dil, din, bayrak) insan hayatının ne derece farklı şekillerde raydan çıkabileceğini, hayatın kimi basit unsurlarla ne derece yoğun bir şekilde kuşatıldığını görünür kılar.
‘EN BÜYÜK EMELİM ‘DERİN BİR AŞK ROMANI’ YAZMAKTI’
Öncelikle kitapla aynı ismi taşıyan ‘Nişanlılar’ başlıklı öykü, Ömer Seyfettin’in evliliğe, aşka ve cinselliğe dair bakışını açıkça ortaya koyan, özünde kurgu dahi olsa kişisel yaşantısına ve o dönemki hislerine dair ipuçları veren bir metin olarak değerlendirilebilir. Sözgelimi bir yerde şöyle dile gelir Ömer Seyfettin:
“Hayatımda en büyük emelim ‘derin bir aşk romanı’ yazmaktı. On senedir böyle bir esere kaç defa başladım. Fakat hep birinci bölümde iflas ediyordum. Her şeyi eleştirmeye hazır yanım, görünmez bir profesör gibi içimden akseden hitabıyla homurdanmaya başlıyor, ‘Hey budala! Âşık Kerem devrinde miyiz?’ diyordu. Evet, Âşık Kerem devrinde yaşamıyordum. Fakat ruhlarıyla o devri yaşayanlar yok muydu?”
Ömer Seyfettin yaşadığı dönem, önce Balkan Harbi, ardından I. Dünya Savaşı’na giden tarihsel dönemeç düşünüldüğünde, çökmekte olan bir imparatorluğa mensup, hayatı birçok zorlukla kuşatılmış bir entelektüel olarak yazarın ne derece büyük bir yükü üstlenmek zorunda olduğu daha iyi anlaşılır. Ali Canip (Yöntem), Ziya Gökalp, Mehmet Emin (Yurdakul) gibi isimlerle Türkçe ve Türklük üzerine yoğun bir çaba sarf eden Ömer Seyfettin, öte taraftan kimi zamanlarda bu büyük kavgalardan uzaklaşmaya, dünyaya ve hayata başka bir perspektiften bakmaya özen gösterir. Onun bu tavrı, kendisinin içerisinde bulunduğu durum ile yapmak istedikleri, dile getirmek, dışa vurmak istedikleri arasında ne derece yakınlık ve uzaklık olduğunu da görünür kılar.
ÇARPICI VE ‘KIRICI’ AŞK HİKAYELERİ
Edebiyatının farklı dönemlerinde gerek kendi devri gerekse bugün için dahi oldukça çarpıcı ve “kırıcı” aşk hikayeleri kaleme alan Ömer Seyfettin, kendisini ve okuru büyük bir sorgulamaya davet eder. Aşkın, evlilik ve cinselliğin çoğu zaman salt görünen yüzüyle ilgilenenlerin aksine arka planda birçok iç hesaplaşmanın da olduğunu vurgulayan yazar, bunu dile getirdiği öykülerde temel bir başlık olarak inceler.
‘Nişanlılar’da bir araya gelen öykülerinde aşka, evliliğe, cinselliğe dair yazmaya başlayan Ömer Seyfettin, karakterlerini sürüklediği olaylarla onların tüm hayallerini yıkmaya, “görünenin ardındakini bulmaya”, “hakikat zannedilenlerin altını oymaya” meyyal bir tavır sergiler. Öyle ki bu seçkide yer alan öyküler üzerinden aşka bakıldığında her şeyin bir yalandan ibaret olduğu düşünülebilir. Yazar/anlatıcı, her bir öyküde duyguların ve aşk gibi karmaşık ilişkilerin/hadiselerin temelde büyük yalanlar üzerine kurulu olduğunu ifade eder. Onun için doğru ve güzel bir ilişki, sürdürülebilir bir evlilik, mutlu bir aşk yoktur. Hep bir aldatmaca, kandırmaca, yalan söz konusudur. Salt bu bakış açısı dahi aslında Ömer Seyfettin’in ne derece farklı meselelerle ilgilendiğini, evlilik gibi dönemi için önemli bir meseleye dahi nasıl yaklaştığını görünür kılar.
‘Nişanlılar’da hemen her şeye pesimist bir açıdan yaklaşan Ömer Seyfettin, nihayetinde tüm bunları yaparken tek boyutlu bir şekilde hareket etmekten kaçar. Bunu muhteva itibariyle değil, tercih ettiği dil ile dışa vurmaya çalışır. Kitap boyunca devam eden öykülerdeki anlatıcıların ironik tavırları, her şeyi mizahın bir parçası yapmak için gösterdikleri mücadele bunu açıkça ortay koyar. Bir yanda insan ilişkilerindeki aldatmacaların ön plana çıktığı hikâyeler, diğer yanda tüm bunlara ironik bir şekilde yaklaşan anlatıcı söz konusudur. Tüm bunlar da kitapta yer alan hikâyeleri Ömer Seyfettin edebiyatı içerisinde farklı bir yere konumlandırır.
Ömer Seyfettin’in alışık hikayelerinden farklı bir toplama işaret eden ve Serdar Soydan tarafından yayıma hazırlanan ‘Nişanlılar’, evliliğe, aşka, cinselliğe dair farklı türden bir hikaye kitabı.