Muğla Milletvekili Avukat Gizem Özcan: Laik ve kamusal eğitimdeki tahribatı yok edeceğiz

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP), Milli Eğitimden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Suat Özçağdaş koordinatörlüğünde, eğitim alanında yaşanan sorunlara dikkat çekmek üzere Ankara Çankaya Anıtpark’ta halk açık olarak 24 saatlik Eğitim Maratonu etkinliği düzenlendi.

18 Temmuz Perşembe günü saat 10.00’da CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in açılış konuşması ile başlayan Eğitim Maratonu, 19 Temmuz Cuma günü saat 10.00’da tamamlandı. 21 ana başlıkta 100’ün üzerinde eğitime dair konunun ele alındığı etkinlikte akademisyenler, uzmanlar, eğitim sendikaları genel başkan ve yöneticileri, araştırmacı ve yazarlar, düşünce kuruluşları ve sivil toplum örgülerinin temsilcileri ile siyasetçilerden oluşan 100’den fazla konuşmacı ilgili konularda sunumlar yaptı.

Muğla Milletvekili Avukat Gizem Özcan, Milli Eğitim Maratonu’nun 16. Oturumu’nda kamusal eğitimin çöküşü ve liyakatsiz atamalar ilişkisi ile Talim Terbiye Kurulu hakkında konuşma yaptı. Özcan, 22 yıllık AKP iktidarının Cumhuriyetin halkçı, kamucu, laik ve demokratik birikimine büyük zarar verdiğine, bunun en bariz görüldüğü alanlardan birinin eğitim olduğuna dikkat çekti.

“EĞİTİMDE KAPSAMLI BİR RÖNESANS YAŞANACAK”

Eğitimde yaşanan nitelik kaybını, Mustafa Kemal Atatürk’ün çağdaş eğitim vizyonundan aldıkları güçle yok edeceklerini ifade eden Özcan, “Eğitim, Cumhuriyetin bilimsel düşünceye ve demokratik ilkelere sadakatle bağlı, çağın gereklerini kavramış, modern bireyler yetiştirmek için üzerine titrediği en önemli alanlardan biriydi. Lakin, bu alandaki bütün kazanımlar, 22 yıllık süreç içerisinde, geriye götürülmeye, aşındırılmaya, yok sayılmaya çalışıldı. Şimdi önemli bir dönemeçteyiz: 22 yılın ardından, son yerel seçimlerde, Partimize yönelik halk teveccühü bizi birinci parti yaptı. Buna layık olmaya çalışarak, Partimizin iktidarında, Cumhuriyeti demokrasiyle harmanlayacak önemli adımlar atacağız.

Eğitim alanındaki bu adımların çerçevesini, bilim insanları ile, sendikalar ile, demokratik kitle örgütleri ile birlikte katılımcı bir anlayışla kuruyoruz. Kimsenin kuşkusu olmasın, eğitim sisteminin iktidar eliyle tehlikeli bir uçuruma doğru sürüklenmesine dur diyeceğiz. Laik ve kamusal eğitimdeki tahribatı yok edeceğiz. Bilimsel yaklaşımlardan uzaklaşan bütün anlayışlarla kararlılıkla mücadele ettik, etmeye devam edeceğiz. Eğitim emekçilerinin güvenceli, örgütlü çalışmasının önündeki engelleri kaldıracağız. Ülkemizin eğitim sisteminin, evrensel kabul görmüş bilimsel kriterler ışığında kapsamlı bir rönesans yaşaması için ne gerekiyorsa, yapacağız” dedi.

“ÖZEL ÖĞRETİM VE DİNİ EĞİTİM VEREN OKULLAR TEŞVİK EDİLDİ”

22 yıllık AKP iktidarının eğitimin her kademesini kendi çıkarları için ele geçirmeye çalıştığını vurgulayan Özcan, “Hem de bunu her yeni gelen Bakanın sistemle yapboz gibi oynadığı bir yaklaşımla yaptı. Eğitim sistemini hallaç gibi atan bütün değişiklikler temelde bir politikaya hizmet etti: kamusal eğitimin tasfiyesi. 12 Eylül sonrası her şeyin piyasalaştırılmasından eğitim de nasibini aldı. Kamusal eğitim tasfiye edilirken özel öğretim ve dini eğitim veren okullar teşvik edildi.

Bugün eğitim sistemimizin içinde bulunduğu durum eğitimde yaşanan ticarileşme ve dinselleştirme uygulamalarının artarak yaygınlaştığını ortaya koymaktadır. Rakamlara bakılırsa MEB’in örgün eğitim istatistiklerine göre Türkiye’de örgün eğitimde (resmi + özel) 17,5 milyon öğrenci bulunmaktadır. Toplam 75 bin 19 eğitim kurumu/okulu içinde devlete ait kurum/okul sayısı 60 bin 734 (yüzde 81) iken, özel okulların sayısı 14 bin 281 (yüzde 19)’dir. Devlet okullarında okuyan öğrenci sayısı 15 milyon 887 bin 296 (yüzde 80), Özel okullarda okuyan öğrenci sayısı 1 milyon 578 bin 233 (yüzde 8); Açık öğretimde okuyan öğrenci sayısı ise 2 milyon 346 bin 654 (yüzde 12)’dir” dedi.

“BÜYÜK İNSAN ZENGİNLİĞİNDE EŞİT İMKANI SUNACAK OLAN KAMUSAL EĞİTİMDİR”

Kamusal eğitim ve liyakat ilişkisine dikkat çeken Özcan, büyük insan zenginliğinde eşit imkânı sunacak olanın kamusal eğitim olduğunu vurguladı. Özcan, “Ülkemizdeki gibi, eğitimin piyasalaştığı koşullarda liyakatin rekabetçi bir çerçeveden değil eşit imkânlar ile birlikte ele alınması gerekliliğini vurguluyoruz. Bu yüzden kamusal eğitim önemlidir. Peki iktidarın piyasacı anlayışı eğitim sistemini ticarethaneye çevirmekle aslında ne yaptı? Nitelikli insan gücünün yetişmesinin önüne büyük bir bariyer ördü. Sonuç: kamusal eğitimin yokluğunda, bilgiye eğitime sadece parası olanın ulaştığı koşullarda geçer akçe partizanlık oldu. İşte AKP döneminde liyakatsiz atamalar dediğimiz olgunun arkasında böyle bir gerçek var. Atamaların ana dinamiği partizanlık oldu. İktidarla iyi ilişkiler kuranların gemisini yürüttüğü bir düzen oluştu.

MİLLİ EĞİTİM BAKANI’NDAN NE BEKLENEBİLİR?

Bunun en iyi ve en açık örneği Milli Eğitim Bakanı Sayın Yusuf Tekin’in Bakanlığa giden kariyer basamaklarını nasıl tırmandığıdır. Kendisi AKP döneminin 9’uncu Milli Eğitim Bakanıdır. Bildiğiniz gibi, Gazi Üniversitesi’nden ayrılan Hacı Bayram Veli Üniversitesi 2018 Mayıs’ta kuruldu. Tekin ise ağustos ayında burada profesör oldu. Profesör olduktan da 28 gün sonra üniversiteye rektör oldu. Nasıl oldu? İyi de rektör olabilmek için 3 yıl profesörlük şartı yok muydu? 13 Eylül 2018 tarihinde 17 numaralı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile profesörlükte geçirilecek “en az üç yıl” şartı kaldırıldı. “Rektörler, profesörlük yapanlar arasından atanır.” şekline dönüştürüldü. 15 Eylül tarihinde MEB’in son müsteşarı Yusuf Tekin, Hacı Bayram Veli Üniversitesi’ne rektör olarak atandı. Böylece, Harika Çocuk Yasası olarak bilinen İdil Biret ve Suna Kan’ın Yabancı Memleketlere Müzik Tahsiline Gönderilmesine Dair Kanundan sonra Cumhuriyet tarihinde kişiye özel ikinci Kanun, MEB müsteşarı Yusuf Tekin için çıkarılmış oldu. İşte başlı başına bu olay, liyakatin nasıl hiçe sayıldığının, kamuya atamaların nasıl çivisinin çıktığının, kurumsal geleneklerin nasıl altüst edildiğinin göstergesidir. Kendisine özel kanun çıkarılan ve sonrasında rektör olan, şimdinin Milli Eğitim Bakanı’ndan ne beklenebilir?

“İKTİDARIN MÜFREDATI İDEOLOJİK VE POLİTİK AÇIDAN ŞEKİLLENDİRMESİNİ SAĞLAYAN BİR KURUMDUR”

Bugün Talim ve Terbiye Kurulu’nun tamamen siyasi iktidarın politik referanslarla (özellikle İmam Hatipli kadrolardan) atadığı, onun ideolojik çizgisini Milli Eğitim’e uyarlayan, bu anlamıyla siyasi iktidarın müfredatı ideolojik ve politik açıdan şekillendirmesini sağlayan bir olduğuna dikkat çeken Özcan, “Burada sorun İmam Hatipli eğitimcilerin Talim Terbiye Kurulu’nda bulunması değildir, sadece siyasal iktidara yakın olmanın ve İmam Hatipli olmanın bir referans haline dönmüş olmasıdır! Atamalarda, liyakatin yerine siyasi saikler belirleyici olduğunda, iktidarda kim olursa olsun, eğitim için sonu felaket olmuştur. İktidarın bir okul türünü ve mezunlarını, kamuya alımlarda örgütsel bir referans olarak görmesi tamamen politik ve dini duyguların sömürülmesidir. Milli Eğitim Bakanlığı’nda ve birimlerinde liyakate değil bir okul türüne ve mezunlarına öncelik verilmekte, eş, dost, ve yandaş atamaları yapılmaktadır.

Bugün eğer Talim Terbiye Kurulu kararlarını bakana sunan kurum değil, görüşlerini sunan kurum haline gelmişse, bu nedenle gelmiştir. Alabildiği tek karar yurt dışında alınmış ilköğretim ve ortaöğretim diplomalarının denkliğiyle sınırlıdır. Teker teker inceleyecek olsak, özellikle tarih, din kültürü ve ahlak bilgisi gibi derslerde yapılan değişikliklerin, siyasi iktidarın ideolojik tercihlerine uyumlu bir şekilde şekillendirildiğini ortaya koyabiliriz. Ayrıca, Talim ve Terbiye Kurulu’nun karar alma süreçlerinin yeterince şeffaf olmadığı ve eğitimin bileşenlerinin (öğretmenler, veliler, sendikalar, demokratik kitle örgütleri) bu süreçlere hiçbir şekilde dahil edilmediğini de vurgulamamız gerekmektedir. Çok açık ki, bu haliyle, Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığı’nın görevini, bağımsız, objektif yapma ihtimali bulunmamaktadır. Kurul, yandaşları zengin etme kurulu olmuştur!” dedi.

Author: Seher Alp

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir